BUILD YOUR OWN WORLD Like what you see? Become the Master of your own Universe!

Remove these ads. Join the Worldbuilders Guild

De'Flue Alie Meselesi

Life, Crime

603HÇ
14/11 3:00
603HÇ
19/11

De'Flue ailesine sarı saçlı, yakışıklı mı yakışıklı bir karanlık çöküyor. Onları en can alıcı yerlerinden vuruyor.


Baskıcı ve oteriter bir dedenin ve daha da baskıcı ve otoriter bir babanın himayesinde büyümek nasıldır bilir misiniz? İşte Aimar ve Minerva böyle birer çocuktu.   Babalarının babası, yani dedeleri basit bir çiftçi çocuğu iken Elisyas'ın yolunda bulmuştu kendisini ve Mensera'da bulunan Elisyas merkez garnizonuna önceleri bir silahtar, sonrasında bir şovalye olarak başarılar göstererek katılmıştı. Öyle ki, silahtarlıktan şovalyeliğe geçişi bile destansıydı bu dedenin. Düşünsenize, silahtarlığını yapmakta olduğunuz şövalyeniz katıldığınız bir savaşın ortasında yaralanıyor. Ne yapardınız? Adam herhangi bir insanın yapacağını yapmamış, yaralanan şövalyesini kurtarmak için canını tehlikeye atmış, yara dahi almış; ama adamı kurtarmıştı. Karşılığında ise sağlam bir katana ve şövalyelik ile ödüllendirilmişti. Öyle ki bununla da kalmamış, şövalyelikte de almış, yürümüştü.   Babalarının da aynı birliğe girmesi üzerine Aimar'ın ve Minerva'nın ailesi Elisyas birliğinde almış yürümüş ve adı sanı duyulur bir aile olarak De'flue soyadını hane kayıtlarına yazdırmıştı. Mensera garnizonu onları şimdilerde De'flue olarak bilinen, Mensera'nın doğusunda kalan verimli topraklar ve orta-küçük bir hane kurma izni ile ödüllendirmişti. Öyle ki babaları Kont Sir Buno De'flue'nun hizmetinde şu anda (hane halkı dahil) 68 kişilik bir kadro bulunmaktaydı.   Aimar'ın ve Minerva'nın anneleri Leydi Bella De'flue narin ve tam bir iyilik timsaliydi.   Gelelim tarih kayıtlarını asıl titreten aile üyesine: Minerva De'flue'ya! Güzeller güzeli, evlilik çağı yeni gelmiş ve hanesini büyütmeyi, saygın ve köklü bir soyu o topraklara iyice kazımayı kafasına takmış babası tarafından iyi bir izdivaç ile evlendirilmesi düşünülen narin ve kibar bir kızdı Minerva.   Ne var ki Minerva, bu durumdan hiç memnun değildi. Babası uzaklardayken ve gözünü üzerinde tutamazken bütün gününü ve gecelerini malikanenin en üst katında bulunan en ücra odalarından birisine kapatılarak geçirmek zorunda kalıyordu ve ne var ki gençliğinin verdiği heyecan ve ateşle hayallerinde şöyle yakışıklı, görmüş geçirmiş, olgun bir şövalye olmasını her şeyden çok istiyordu.   İn midir, cin midir bilinmez. 603 yılının 14. gününde, bir gece yarısı çıka geldi sapsarı bıyıkları ve bir o kadar sarı saçları olan, kibar mı kibar bir adam. Hem de tam olarak onun, yani genç ve güzel Minerva Deflue'nun yatak odasına...   Aniden odasında beliren bu adam ona önce bir çiçek uzattı, sonra kalbini bir iki cümle ile çaldı ve gecenin iffetli ateşlerinde artık bir birliktelik kaçınılmazdı.   Gecenin ilerleyen saatleri ise daha acı vericiydi. Minerva kendisini bu yakışıklı erkeğin kollarına bırakmış, bekaretini ona sunmuştu; ama babası Kont Buno De'Flue'nun dedesinden gelen aile kılıcı De'Flue Katanası'da onunla birlikte bu odada, yani Minerva'nın yatak odasında kilitliydi. Bir Elisyas Şövalyesi olarak iki kızını aynı yere kilitleyerek korumak babası için bir gereklilikti.   İşte o gecenin ilerleyen saatlerinde, bu adam, sadece kızının bekaretini değil, onlar için çok değerli olan bu kılıcı da alıp geldiği gibi sessizce gitti. Ne kilidi hiç açılmamış olan bu odaya nasıl girdiği ne de nasıl çıktığı ile ilgili hiçbir şey bulunamayacaktı.   Ne var ki iki kızını da kaybeden babanın onuruna sonsuz bir leke sürülmüştü. Kont Buno De'Flue Elisyas Kılıcını da, kızının bekaretini de tek bir hırsıza kaptırmıştı. Bu nedenle Mensera'da ki karargâha onurunu temizlemek üzere, Tanrıça'sının karşısına çıkmak üzere, kuzeyde sürdürmekte olduğu ölümcül bir savaşın komutasını devrederek iştirak etmesi üzerine emir almış ve anında yola çıkmak zorunda kalmıştı.

Related timelines & articles
Meleran Kronolojik Zaman Akışı